Suriye'de halkın kanlı rejimin sembolü olarak gördüğü Hafız Esad heykelleri yıkıldı
Suriye diktatörünün memleketinden kaçıp gitmesinin ardından memleketimizde de kafalar karıştı.
“İslami hassasiyeti yüksek olanlar” diye tanımlayabileceğimiz bir kesim ile bildiğiniz düz siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar.
Bu duruma “devrim” denilebilir mi, emin değilim.
Evet diktatör devrildi gitti, ani gelişen bir hareket sonucunda oldu, sadece buna bakarak devrim diyebilir miyiz?
Giden diktatörün yerine gelecek olan “şey” her ne olacak ise henüz belli değil.
Bu “İran İslam devrimi” gibi, “Afganistan devrimi” gibi ülkelerini başka bir devre götürmeye yönelik bir “devrim” mi olacak?
Suriye’de işlerin nereye doğru gelişeceğini bilmiyoruz.
İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?
İşkenceciler ile kurbanlar yer mi değiştirecek?
Bunun ileriye doğru bir “yıkıp yeniden yapma” süreci olup olmayacağına baktıktan sonra “devrim” olup olmadığına karar vermek daha doğru olur gibi geliyor bana.
Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık.
Kafa karışıklığının gerisinde, dünyada sosyalist hareketler gelişirken, BAAS’ı da sosyalist ve anti emperyalist sanmak gibi bir fikre sahip olmak da yatıyor sanıyorum.
Komplo teorilerinin kolaycı açıklamalarına kendini kaptıranlar da var.
Buna göre emperyalistler (özel olarak ABD ve İsrail) plan yapmışlar, Esad’ı devirerek “Büyük Orta Doğu Projesi – 2”yi sahneye koyuyorlar.
Bu yüzden de Esad’ın kaçıp gitmesinden mutsuzlar.
Açıkça söylemiyorlar belki ama “keşke Esad kazansaydı” gibi bir ton seziliyor açıklamaları okuduğunuzda.
Esad hanedanı, 53 yıl bu ülkeyi “demir bir yumrukla” yönetti. BAAS partisi ise 61 yıldır iktidardaydı.
Bağımsızlıkla birlikte başlayan sendikal hareket BAAS’ın iktidarını güçlendirmesiyle birlikte tamamen devletin kontrolüne girdi.
Kürt ve sosyalist işçiler sendika yönetimlerinden uzaklaştırırken 1970 sonrasında Hafız ve Beşar Esad döneminde sendikalar üzerindeki devlet denetimi ve baskısı arttı.
Uzunca bir süre Suriye’de çalışan az sayıdaki yabancı gazeteciden biri olan Musa Özuğurlu’nun 2017 yılında Gazete Duvar’da yazdığı haberden bir alıntı:
“Devlet işçi örgütlenmesinin nasıl olacağını da düzenlemişti. 2010 yılında olaylar başlamadan önce Suriye Sendikalar (çalışan örgütleri) Birliği Başkanı Şaban Azzuz ile bir röportaj yapmıştım. Sorulardan birisi şuydu: ‘Bugüne kadar Suriye’de hiç grev yaşandı mı?’ Azzuz ‘Suriye’de işçilerin bütün sorunlarını çözüyoruz. Bu nedenle greve gerek duymadık’ cevabını vermişti.”
Baba oğul Esad’lar döneminde Suriye’de yaratılan değerin çok büyük kısmını belli bir çevre cebe indirdi.
Suriye oligarşisinin içinde çalışan sınıflar, işçiler, köylüler yoktu. Esad ailesi ve onların yakın çevresinden ibaret bir oligarşik yapı serveti elinde tuttu.
Sigortasız ve çocuk işçi çalıştırmak, dünyanın başka ülkelerindeki benzerleri gibi bu kesimlerin en çok sevdiği sömürü yöntemiydi.
Sosyalistleri, insan hakları savunucularını yargılamadan senelerce hapse atmak, işkence, farklı siyasi görüşlere sahip olanlara polis baskısı sıradan bir uygulamaydı.
Böyle bir diktatörün ülkesinden kaçmak zorunda kalmasına bir sosyalist neden ve nasıl üzülebilir, bunu anlamak zor.
Bugün Suriye’nin geleceği ile ilgili olarak endişelenmemiz gerekiyorsa bunun müsebbibi ve yaratıcısı Esad ailesinden başkası da değil.
En küçük bir muhalefeti bile şiddetle bastırmanın, muhalif olduğunu varsaydıklarını zindanlarda ölüme terk etmenin sonucu, Suriye’de etkili bir alternatif siyasi hareketin oluşmasının önlenmesi oldu.
Bu tür ülkelerin hepsinde olduğu gibi, seküler muhalefet bastırıldıkça yer altında İslamcı muhalefet güç kazandı.
Bugün Suriye’nin Afganistan ya da İran gibi bir yer olmasından endişeleniyorsak, nedeni budur. Sorumlusu da Esad’dan başkası değildir.
* * *
Takipten çıkmış!
CHP ve CHP Kadın Kolları’nın sosyal medya hesaplarını takip etmeyi bırakan Selvi Hanım, Keşke eşini de ikna edebilse! Belki o da CHP’nin içini kurcalamaktan vazgeçer |
CHP’nin eski genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun eşi Selvi Hanım
CHP’nin eski genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun eşi Selvi Hanım, CHP ve CHP Kadın Kolları’nın sosyal medya hesaplarını takip etmeyi bırakmış.
Selvi Hanım, 2023 seçimleri sırasında bir sosyal medya hesabı açmış ve sadece üç hesabı takip ediyormuş.
İkisini bıraktığı için şimdi sadece eşini takip ediyormuş.
Bence iyi yapmış.
Keşke eşini de ikna edebilse!
Kemal Bey’i ikna etmeyi başarırsa, belki o da CHP’nin içini kurcalamaktan vazgeçer, herkes için daha iyi olur.
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?
Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu
Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini bir süre yürütmektedir.
12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazetesi ve dergilerini yayınladı
Askerlik görevi Kara Harp Okulu'nda yapıldıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe geri döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu
1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınlandı.
Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucusu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğu yapıldı.
1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yıl sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda ise Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.
2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.
2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.
Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi kitap olarak yayınlandı.
"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.
|